30 Ağustos 2012 Perşembe

GÜL YÜZLÜ SEVGİLİYE-24





Selam sana ey gül yüzlü sevgili! Selam sana ey öe2lemlere rahmet olarak yaratılan köe2inatın sultanı sevgili peygamberim.
Mevsimlik bir aşk değil bizim sana olan sevdamız. Biz senin Hz Ali (r.a) ın haber verdiği; ne çok uzun ve ne çok kısa olmayıp, uzuna yakın orta boylu halini,  iri kemikli ve iri yapılı halini, güçlü kuvvetli ve yakışıklı halin görmeden sevdik. Kıvırcıkla düz arası saçlı halini, yuvarlak yüzlü kırmızıya çalan yumuşak ve duru beyaz tenli halini görmeden sevdik. Siyah iri gözlerin üstündeki siyah uzun kirpikli halini görmeden sevdik. İri kemikli ve geniş omuzlu göbeğine kadar göğsünde kıl olmayan halini görmeden sevdik. Sakalı sık bir tutam, başı büyük ve hilal kaşlı halini, dişleri sık ve oldukça beyaz halini, yakını görmenin yanında gözleri uzağı da iyi gören ve yakını duymanın yanında uzaktan da sesi iyi duyan halini görmeden sevdik.
Birinci bakış masum bakış, ikinci bakıştan bakan kişinin sorumluluğunu ifade ederek; yürüdüğün zaman sağa sola bakmadan, sanki yokuş aşağı iner gibi rahatlıkla ilerleyen, küçük fakat sık adımlarla yürüyen halini görmeden sevdik. Bir şeye veya bir yere bakmak gerekirse; sağına ve soluna baktığında bütün vücuduyla dönerek bakan halini görmeden sevdik.
Sonuncu peygamber oluşunun nişanesi olarak iki omzunun ortasında bulunan nübüvvet mührünün gereğini yerine getirircesine insanların en cömert ve yardım gönüllüsü, en doğru sözlüsü, en yumuşak huylusu, en arkadaş canlısı halini görmeden bize aktarılanları dinleyerek sevdik.
Kimseye darlık vermemek için insanlar içinde yayılarak ve ayaklarını uzatarak oturduğunuz vaki olmadığını, umumiyetle kıbleye yönelerek oturan, yanına gelen misafirlere sırtındaki abayı sererek oturtan ve misafirine değer verip dikkatle dinleyip sonra söyleyeceklerini sonra söyleyen halinle sevdik.
Biz seni tatlı ve tesirli konuşmanın yanında; gür ve yüksek sesle ve kelimeleri tane tane söyleyen, önemli bölümleri üç defa tekrarlayan ve konuşurken muhatabının yüzüne bakarak ona değer verdiğini gösteren halinle sevdik. Hiç kimseye kötü söz söylemeyen ve konuşanın sözünü bitirmesini bekleyen halinle sevdik.
Hz Hatice nin ilk eşinden olan üvey oğlunuz Hind(r.a) a göre ise; daima düşünüp tefekkür eden ve sukutu ihtiyar eden, lazım höe2sıl olmadıkça boşa konuşmayan, konuştuğunda açık ve fasih yani dilin bütün kaidelerine uyarak doğru, güzel ve açık şekilde ifadeyi anlam ve ahenk bakımından kusursuz konuşan halinle sevdik. Kahkaha ile gülmek şöyle dursun, çok nadir gülen ve ekseriyetle tebessüm eden halinle sevdik. Kızgın hallerinde de, normal hallerinde de daima hakkı söyler ve doğruyu konuşan halinle sevdik. Konuşulması ve anlatılması gereken şeylere bazen kinaye yoluyla değinen, hatalı olanların hatalarını direk olarak yüzüne vurmayıp bazılarınız şöyle yapıyor yapmasın ya da size ne oluyor da şunları şunları yapıyor diyen halinle sevdik.
Belirli bir giyim tarzı benimsemeseniz de; sade giyinmeyi seven, ekseriyetle yeşil ve beyaz giyen, bazen de işlemeli kaftan giyen halinizle sevdik. Beyaz teninize ne de güzel yakışırmış atlas kaftan. Hala bulunur mu acaba üzerinde kırmızıçizgiler yer alan ve Hülle-i Hurma adı verilen Yemen kumaşı kumaştan. Velhasıl biz seni elbisesini topuktan aşağı uzatmayan, sarığının uzayan ucunu sırtına omuzlarının arasına sarkıtan halinle sevdik. Son dakikalarında rabbine el dokuması sert bir entari ve hastalığında yatarken üzerine örttüğün yamalı bir örtüyle göç eylediğin halinle sevdik. Sandalet şeklinde takunya şeklinde bağları bağlanarak çöl sıcağında giydiğin ayakkabılarınla sevdik.    
Burun temizleme ve taharet gibi işler hariç her zaman sağ eliyle iş gören, banyo ve tuvalet hariç her yere sağ ayak ile giren, ayakkabı ve elbiselerini giymeye sağ ile başlayıp, sol ile çıkarmaya başlayan halinle sevdik. Bir şey dağıtacağı zaman, dağıtmaya sağdan başlayan ve her işe besmele ile başlayan halinle sevdik.
Günümüzde öyle buhranlı günlerden geçiyoruz ki; bak yine kar yağıyor üzerimize. Karanlık sarıyorken etrafı biz sensizliğin ayazında üşüyoruz yine. Kar beyaz olur bildiğim, lakin siyaha ve siyahın karanlığına boyanıyor sanki insanlık. Yaşayacak öyle bahar, öyle huzur dolu günler varken, ne diye kargaşa, savaş, huzursuzluk peşinde koşarız anlamış değilim.
Biliriz senin ve ashabının çektiği sıkıntı ve ızdırapları çekmeden, hayatın ağır ve çileli imtihanından geçmeden cennet kolayca kazanılacak kadar ucuz değil. Ama dünya saadetini ve sonucunda ahiret saadetini kazanmak değil mi hedef? Öyleyse bir mucize tekrar yaşansa, bin dört yüz önce gerçekleştirdiğin asr-ı saadet tekrar yaşansa olmaz mı?
Ya da en azından kendi hayatlarımızda bunu yaşamayı sağlasak, vicdanlarımız gelse gösterdiğin kuran ahlakını yeniden hakkıyla yaşamaya. Daha vakit var deyip avunurken, hemen şimdi sarılsak kuranın ışığında gösterdiğin yolda yaşamaya, acaba kalan ömrümüz yeter mi bunları yaşamaya Acaba kötülük dürtüleyen şeytanı memnun edercesine nefsanöee duyguların peşinde koşarken insanlık, döner mi güzelliklerin yaşandığı, barışın ve huzurun höe2kim olduğu aşamaya
Bir dua ey resul, bir dua ediver de kalbimin zümrüt tepelerinde yaşanası bir hayatım olsun. Allah azze ve cellenin bizi iki cihanın saadetine eriştirmesi için bir dua  bir dua ki; yalan yanlış giden hayatımız hakiki kurtuluşa doğru yol bulsun.

Feyzullah KırcaAkbaşlar Köyü / DursunbeyGÜL YÜZLÜ SEVGİLİYE-24

İMAMLAR MESAİ ÜCRETİ ALSIN MI?



İmamların Mesai ücretleri üzerine video.cnntürk.com da vatandaşa sorduk imamlar mesai ücreti aslın mı? diye bir video izledim. Konuyla ilgisi olmayan kim varsa sokakta önüne gelen birçok kişiye sormuşlar. Din ve diyanetle, abdest ve namazla alakası olmayanlar zaten hemen kendini belli ediyor, onu öncelikle belirtelim.
Sonra da yok efendim zaten ne yapıyorlar ki? Namazları zaten boyunlarının borcu, zaten onlar sabah namazının ve yatsı namazının olduğunu bilmiyorlar mıydı göreve başlarken, efendim imamlığın parayla yapılması uygun değil, Allah rızası için yapılması lazım gibi şeyler söylenmiş. Zaten kıldıramaz onu söyleyen kişi, o konuda hiç bir eğitim ve bilgisi yok; bu halinden anlaşılıyor. Ama olsa da, desen ki; gel ben bu gün izinliyim. Allah rızası için şu bir vakit yada iki vakit namazı kıldırıver. Bin dereden su getirir. En az on tane işi çıkar. Değil 12 saat işini gücünü bırakıp bir başkasının köyünde, bir başkasının mahallesinde ikamet etmeyi, bir gün bile gidip bedavaya beklemez.
Bakınca bu bir peygamber mesleği, peygamber bu mesleği peygamberlik görevini yerine getirmek için, Allahın tebliğ emrini yerine getirmek için ücret talep etmemiş. Halifeler sonra bu görevi bir müddet devam ettirmiş. Bakılmış ki daha sonraları kimse bu görevi gönüllü olarak ifa etme taraftarı değil, herkesin işinde gücünde çalışarak rızık peşine düşme derdi var. Osmanlı zamanını tam olarak araştırmadım ama bildiğim kadarıyla imparatorluğun başından itibaren, o zaman da hakla imamlık varmış, sonraları da belli bölgelerde hatipliğin yanı sıra hakla imamlık varmış ve devam etmiştir.
Devletimiz sağ olsun, bakmış ki halk imam hakkını Şmekte sıkıntılar yaşıyor. Bu hak Şme işini üzerine alarak imamları resmiyete alıp memur olarak atayıp, onlara bir maaş ihdas etmiş. Önceleri diğer memur maaşlarına nazaran çok düşük bir meblağ iken son yıllarda bu işin değerini ve önemini bilen iktidarlar sayesinde diğer memurlar, özellikle öğretmenler düzeyine çıkardılar. Bu gün yetmiyor diyenler çıksa da, ortalama olarak imamların iyi maaş aldığını ifade edebiliriz.
Gelelim asıl konumuz imamlar mesai ücreti alsın mı konusuna;
Baştan hemen belirteyim ki; ben bir imam olarak mesai ücreti falan istemiyorum. Ama şu hususun da iyi bilinmesi gerek; imam sadece namaz kıldırmaz. İmam gerçek bir imam ise görev yaptığı caminin cemaatinin veya o köyün, o mahallenin ilk yardıma koşanı, maddi manevi her türlü sıkıntısı olduğunda imköe2nları ölçüsünde ilk yardım elini uzatanıdır.
Gece bir vatandaşın hastası olduğunda hastaneye götürmek için kapısı çalınan imamdır. İmamın kapısı olmalıdır. Eğer ilk onun kapısı çalınamıyorsa zaten bir şeyler eksiktir bence. Para peşinde, kar peşinde olmadığı için arabası varsa ilk tercih edilecek araç onun ki olmalıdır.
Günde beş vakit namaz değil mi? deniyor ama sürekli bağlısın görev yerinde. İki namaz vakti arasında serbest oluyorlar denebilir. Ama her an birisinin doğumu, ölümü, düğünü derneği olabilir. Oluyorda zaten.
Bir başka konu; diyanet tarafından yasak olmasına rağmen, aporlörden ilan için bile günün hangi saatinde aranacağın belli değil. Aile hekimi gelir duyuralım, kooperatif duyurusu var duyuralım, sulama birliği duyurusu var duyuralım, İmamın görev ve sorumluluklarına saygılı olup, musaitse bir şu konuyu duyursak diyen kültürlü muhtarların hakkını yemeyelim ama, hele bir muhtarlık var ki; sanki babasının oğluna emrediyor ilan yap derken. 'Şöyle bir konu var halka duyurabilir miyiz?' demek sanki çok zor. İmamsın hoşgörülü olmaya çalışıyorsun ve köylüye hizmet ediyorsun. Köylü de her zaman camiye veya kahveye çıkamıyor. Bayanları ilgilendiren konular oluyor ve bunlardan haberdar olmak istiyor.

Vekillerin bile mesai saati belli, haftanın üç günü mesai yapıyorlar. Birde dünya kadar para alıyorlar. Belki hak ediyorlardır bilemem. Üstüne birde süper emekli oluyorlar. Bizim mesai 24 saat devam ediyor. İzin alıp gitsen bile arandığında izinliyim ben gelemem diyemezsin ve adamın cenazesi veya düğünü derneği varsa geri gelirsin genellikle... Onun gönlünü almaya çalışırsın. Düğünde bulunmazsan hoş bir durum olmaz ve olmuyor.
Ama bu kadar ilgili ilgisiz herkesi carcur ettirmeyin de aman mesai falan istemiyoruz. Biz mesleğimizi ve görevimizi; halkımızı ve mesleğimizi sevdiğimiz için yapıyoruz. Yapmaya da devam edeceğiz.
Feyzullah kırcaAkbaşlar köyü / DursunbeyİMAMLAR MESAİ ÜCRETİ ALSIN MI?

Günlük Uyuma Seansları


Her gün aralıksız yüzlerce insanın öldüğü bir dünyada yaşıyorsunuz. Yatın uyuyun, merak etmeyin sizin eviniz bombalanmıyor , son bir kaç futbol yorumu daha yapıp öyle uyuyun. Mermiler şarjörlerden sizin kilometrelerce uzağınızda boşalıyor. Son bir küfür daha edip öyle uyuyun. Gökyüzünüzü geceleri aydınlatmıyorken yanan evler , hala gökyüzü karanlıkken uyuyun . Uyuyun , henüz evlerin boşalıp mezarların dolduğu devrin sırası sizin şehrinizde değilken uyuyun. Gece uykusu en güzelidir , annenin yumuşak sesi yerine ölümün çığlığıyla uyanmadığın sürece.Günlük Uyuma Seansları

özledim buraları


Çok özledim buraları. Yazmak isteyip de yazamayan, bir türlü buna eli gitmeyen biri oldum çıktım.
köreliyor muyuz zamanla. Tükeniyor muyuz. Kayboluyoruz sanki hayatta ve bazen kendimizi bulamıyoruz. Zor çok zor.. 

Bazen yapayalnız olmak istiyorum sadece bir odaya kapanıp sürekli yazmak istiyorum. Yazanları kıskanıyorum. Düşüncelerimi yazıya dökmekte çok aciz kaldım sanki.. Kafam sürekli başka yerlerde başka şeylerde. Hani dedim ya bir odaya kapanmak ve sürekli yazmak..Olmuyor işte.öyle kalabalığım ki, bir türlü kafamı toparlayamıyorum.. Ama dönmeyi çok istiyorum aranıza. Tüm yazarları, tüm yazıları çok özledim.. 

sizleri ve burayı çok özledim 

özledim buraları

Damal endash Akhaltsikhe (Gürcistan Bisisklet Turu 1. Gün)



Gece iyi uyuyamadık çünkü yanında çadır kurduğumuz tesisin köpeği gece boyunca çadırımızın dibinde havlayıp, hırlayıp durdu. Dün akşam muhabbet ettiğimiz Garip Kerem Abi kurtların sık sık bölgede görüldüğünü, zaman zaman da yerleşim yerlerinin yakınlarına indiklerini söyledi. Bizi uyutmadığı için köpeğe pek kızamadık. Belki de yaklaşan bir kurdu uzaklaştırmaya çalışıyordu.
Sabah 6.30 da uyandık. Bugün Gürcistan a girip, sınıra yaklaşık 2o km mesafede olan Akhaltsikhe ye varmayı planlıyoruz. Orada çalışmak üzere bulunan birkaç dostun yanında konaklayacağız bu gece.
Peynir, ekmek, domates ve peynirden oluşan kahvaltımızı yaptıktan sonra konakladığımız tesisin sahibi, Damalın sıcak yüzü Garip Kerem Abi ye teşekkür ettik. Birkaç hatıra fotoğrafı alıp Damal dan ayrıldık.  Bugün önümüzde 2550 metrelik Ilgar Dağı Geçidi var. Çam Geçidinden sonra geçitlerden korkmaya başladım. Olsun ama geçitler geçilmek içinse biz de geçeriz. Ilgar Dağı ndan önce Atatürkün siluetinin oluştuğu Yukarı Gündeş Köyü nden geçtik. Oradaki karşılaştığımız köylülerin dediklerine göre siluet 17.30 da oluşmaya başlıyormuş. Henüz öğle bile olmuş değil. Keşke akşam saatlerinde geçip de görebilseydik de görebilseydik ulu önderin dağlara düşmüş gölgesini.
Aşağıdan bakınca Orhan Abi nin Ilgar Dağına doğru tırmanmakta olduğunu görmekteyim. Arayı daha fazla açmadan basalım pedala. 5 gündür pedal çevirmemden olsa gerek fazla zorlanmadan Ilgar dağı 2550 metrelik Ilgar Dağı Geçidini aştım. Ilgar Dağı nda yine Ardahanın her yerinde görmüş olduğumuz büyükbaş hayvan sürülerini gördük. Çobanlarla ayak üstü lafladık. 1000 hayvanlık sürüye sadece 2 kişi bakıyormuş. Çok normal çünkü bölgede ufacık bile ekili dikili alan yok. Gözünüzün gördüğü yer yemyeşil mera. Bu 1000 hayvanlık sürü köyün yarısı imiş. Yaklaşık 1000 hayvandan oluşan başka bir sürü daha varmış. Bir amcada Ilgar dağının bir bölümünü devletten üç aylığına kiralamış 8000 TL karşılığında. Köye ait sürüdeki hayvanları kendi bölgesine sokmamak için uğraşıyordu.
Ilgar Dağının zirvesindeki Şehitler Çeşmesi nden suyumuzu doldurduk. Geçitten aşağıya doğru inerken Posof a doğru harika manzaralarla karşılaştım. Posof tan sonra inişli çıkışlı bir yolla Türkgözü Sınır Kapısı na vardık. Girişte bir fotoğraf almaya çalışırken geçmemiz için kapıyı bize açan memur bizi yabancı zannetti ve anlamayacağımızı düşünerek, beklediğimiz için bir küfür savurdu. Efendiliğimizden taviz vermeden Türkçe cevap verince bulunduğu kulübeden dışarı çıkıp yanımıza geldi. Mahcup bir edayla buradan sürekli yabancı bisikletlilerin geçtiğinin ve gördüğü ilk Türk bisikletlilerin bizler olduğunu söyleyip tebrik etti. Ardından bir polis noktasında ufak bir kağıda, adımızı, doğum tarihimizi ve kimlik numaramızı yazıp onaylattık. Sınırın Gürcü noktasında kimlik kontrolünden geçtikten sonra sınırdaki tüm işlemlerimizi 10 dakika içinde halledip, bir kuruş Şmeden ve herhangi bir aramaya maruz kalmadan Gürcistan topraklarında yol almaya başladık. Vale ye doğru yolun sağı solu vişne ağaçlarıyla kaplı.
Yorulmuş ve sıcaktan harareti yükselmiş olan biz bisikletlileri cezbeden bu vişnelerin tadına baktık elbette. Vale de Sovyetlerin yaptığı geniş caddeler ve eski binalar dikkatimiz çekti. Vale den sonraki kent olan Akhaltsikhe(Ahıska) bugünkü son durağımız olacak. Orada çalışmakta olan Mahir, Serkan ve Gökhan bizi misafir edecek bu gece. Onlar akşam üstü işten çıkacaklar ve işten çıktıktan sonra buluşacağız. Biz şehre erken bir saatte vardık ve kente hakim bir tepe üzerinde bulunan kaleyi ziyaret ettik. Kalede hummalı bir restorasyon çalışması olmasına rağmen yüksekçe bir kuleye çıkıp bütün kenti fotoğraflama şansım oldu. Ardından şehri fotoğraflamak için aşağıya doğru indik. Şehri gezdikten sonra bir mekanda Gürcistan a özgü meyveli gazoz, gözlemeyi andıran haçapuri ve tuzlu alabalık yedik.
Yemeğimizi yedikten sonra Mahir ve Gökhan bizi almaya geldi. Eve varana kadar, onlar araba ile önde, biz bisikletle arkada şehir içinde akşam akşam hızlı bit tur attık. Sovyetler döneminden kalan bir apartmanın 1. katına bisikletlerimizle girdik. Burası Mahir ve Gökhanın evi. Varınca duşumuzu aldık, aklandık, paklandık, çamaşırlarımız yıkadık. Bu arada Gürcistan a girince telefonum kapandı. İletişim şart. Yarın öncelikle para bozdurmam ve faturasız bir Gürcistan hattı almam gerekiyor. Bunları halletmemiz için sabah saatin 10 olmasını bekleyeceğiz çünkü mesai saat 10.00 da başlıyormuş. Ben kendimi yorgun hissettiğim çıkmadım ama millet dışarıda. Saat 11.00. Ali yatar. Yarın ola, hayır ola.Gün Sonu Notları*Gürcistana girişler kimlikle yapılabiliyor. Sınırdaki tüm işlemlerimizi 10 dakikada hallettik. Herhangi bir aramaya maruz kalmadık.*Telefon hattınızı yurt dışında kullanmak istiyorsanız, yurt dışına çıkmadan önce kullanıma açtırmanız gerekiyor. Damalda yağmura yakalandıktan sonra çadırlarımızı kurduğumuz benzinlik. Ufak bir köyü andıran Damal Çadır kurduğumuz tesisin sahibi Garip Kerem Abi.  Damal tabelası önünde bir fotoğraf. Ilgar dağına doğru bir kare Kendimi de çekeyim Ilagar Dağı Yine Ilgar Dağı  Yokuşu tırmanmaya başladık.Ilgar dağını aşmak kolay olmadı. Verilen bir çok moladan biri.  Ilgar Dağı'nda karşılaştığımız çoban amca Ve Ilgar Dağı Geçidi aşıldı. Her taraf büyükbaş hayvan sürüleri ile dolu Artık inişteyiz. Ilgar Dağı'nda bir sürü daha Posof'a doğru iniyoruz. Posof civarında köyler Benim canavar ve Posof manzarası
 Karşıda Posof göründü. Yoldan bir manzara Sulu bir kavun hararetimizi indiriyor. Posof girişinde... Gürcistana sadece 14 km kala Türkgözü yakınlarında

 Bölgede bu göllerden irili ufaklı bol miktarda var. Suyundan kana kana içtiğimiz çeşmelerden biri. ve Türkgözü Sınır Kapısındayız. Sınırı geçtik. Artık Gürcistan topraklarındayız. Girişteki kent Vale.

 Ahıska(Akhaltsikhe) Kalesi

 Kaleden Ahıska  Ahıska(Akhaltsikhe) Kalesi
 Ve ben. Meyveli gazoz ve haçapuri. "Sigara öldürür."'ün gürcücesiAhıska(Akhaltsikhe) konakladığımız ev. Mahir, Serkan ve Gökhan'a çok teşekkürler.
Damal endash Akhaltsikhe (Gürcistan Bisisklet Turu 1. Gün)