14 Ağustos 2012 Salı

Bursa- Çanakkale Yolu'nda İki Buçuk Gün


 Başka türlü bir şeydi bizim istediğimiz. Tadı başka, rengi başka olmalıydı. İşte bunun için bu yolculuğa çıktık değerli dostum Arifle. Yolculuktan bir gün önce yaptık hazırlıklarımızın büyük çoğunluğunu. Bu hazırlıklar arasında Arif'e bisiklet almak da vardı. Başlangıçta Rize Kaçkar Yayları'na gitmek istiyorduk. Ancak nasıl olduysa kendimizi Çanakkale yolunda buluverdik hiç anlamadan. Bir sabah vakti çıktık yeşil Bursa dan iki bisikletli. Çift araçlık konvoyumuzda dostum Arif sürekli konvoy başı idi.
Bursa dan çıkar çıkmaz Arifin ön lastik patladı cam gibi yolda. Henüz ilk dakikada yediğimiz bu olmayacak gol canımızı sıktı. Oysa ne güzel de akıyorduk Bursa-Karacabey yolunda. Hiç olmazsa ilk gün patlak sorunu ile uğraşmak istemiyorduk. Elimde olan bisikleti daha iki hafta önce satın almıştım ve bana ait olan ilk bisikletti. Dolayısıyla daha önce patlak yamama gibi bir tecrübeye sahip değildim. Dostum Arif bu konuda benden daha tecrübeli görünüyordu. Hemen işi üzerine devraldı. Bendeki yama takımını ve pompayı çıkardık. Patlak noktayı bulduk, yamadık. İş iç lastiği şişirmeye gelince büyük bir sorunla karşı karşıya olduğumuz anladık. Bendeki pompa Arif in bisikletinin sibop deliğine uymuyordu.
Bursa'dan yeni çıkmışken...
Arifin bisikletini daha bir gün önce almıştık. Hazırlıklar o kadar hızlı olmuştu ki bunu aklımıza hiç getirmemiştik bile. Zar zor birkaç cmöb3 hava doldurabildik iç lastiğe. Tamamını bu şekilde şişiremeyeceğimizi anladık ve birkaç km geride kalan bir akaryakıt istasyonuna dönmeye karar verdik. Ardından kararımızı değiştirip bisikletleri elimize alıp ileriye doğru gitmeye başladık. 100 metre ilerideki köşeyi dönünce biraz ilerideki akaryakıt istasyonun görünce makus talihimizin tersine dönmeye başladığını anladık.
Karacabeye 5 km. Aylardan ağustos ve hava çok sıcak. Karacabey çıkışında bir kavak ağacının altında öğle sıcaklığının geçmesini bekledik.
Benzinliğe vardığımızda köşedeki gölgede oturan kamyoncu olduğunu düşündüğümüz birkaç kişiye selam verdik. Hemen işe koyulduk. Şişirme işine devam ederken köşede oturan kamyoncu ağabeyler yanımıza geldiler. Önce Kolay gelsin gençler deyip selam verdiler. Ardından patlayan iç lastiğimiz için burada yazamayacağım bir tabir kullandılar. Biz de güldük bu tabire biraz alınarak da olsa. Keşke bu ağabeyleri kamyon lastiğinin patlağı ile uğraşırken görsek de aynı tabiri biz de onlar için kullanıp öcümüzü alsak çok güzel olur diye düşünmeden edemedik.
Patlayan lastik sorununu hallettik ve yola tüm hızımızla devam ettik. Karacabey i geçince öğle sıcağı iyice bastırdı. Biz de yol kenarında bulunan bir kavak ağacının gölgesinde yaklaşık 3 saat yattık. Yol üzerindeki benzinliklerden birkaç defa soğuk su ve yanında atıştırmalık kek, çikolata vs. aldık. İkindi vaktinden sonra bandırmayı gördük. Bandırma çıkışında karayollarının tesislerinde kalacak yer var mı diye soracak oluyoruz ancak çabuk vazgeçiyoruz.
İlk Kampımızı attığımız yer Bandırma'yı geçtikten sonra bir benzinlikti.
Yorulduğu için su kaynatmaya başlayan Arif karanlığa kalmamızdan olsa gerek pedala öyle bir basıyor ki bir ara gözden kayboluyor. Ben acaba yolu şaşırıp şarampole mi yuvarlandı diye düşünürken ileride büyükçe bir benzinliğin karşısında beni beklediğini görüyorum. Aradığımız yeri bulduk der gibi sırıtıyor Arif. Benzinliğe giriyoruz ve genç bir elemanla karşılaşıyoruz. Çadır kurmak istediğimiz söylüyoruz. İstediğiniz yere kurabilirsiniz diyorlar. Teşekkür edip benzinliğin arka tarafına geçip uygun bir yer arıyoruz. Gözümüze kestirdiğimiz bir köşeye kurmaya hazırlanırken yakında bulunan birkaç kamyonun sahibi geliyorlar yanımıza. Önce selam verdiler. Kolay gelsin, hoş beş derken, Buraya çadır kurmayın dün burada yılan gördük. dediler. Biz Olsun! Ne yapacak yılan bizi!'' falan filan dediysek de bizi çok düşünen bu kamyoncu kardeşlerin yoğun ısrarına dayanamayıp garajın başka bir noktasına kurduk çadırımızı. Neden bu kadar ısrarcı oldukları hakkında birkaç fikir yürüttük tabi uyumaya çalışırken.
2. günün sabahında Arif rüzgar türbinleriyle...
2.GünSabah erkenden kalkıp benzinliğin lokantasına uğrayıp birer çorba içelim istedik. Yan masada yüksek sesle konuşan kamyoncu kardeşlerimizin çadır yerimizi değiştirmemizi neden bu kadar istediğini anlamış olduk. Sizi gidiler sizi1 Neymiş! Yılan varmış! Çocuk mu kandırıyorsunuz siz!
Bandırma Edincik yakınlarında bir rüzgar türbinini çekiyorum. Bunların pervanelerinin çapının 100 metreye kadar çıkabildiğini okumuştum. Çok estetik duruyorlar. Kısa vadede pahalı gibi dursa da çok temiz, zararsız enerji üretme biçimi. Önde bulunan elektrik direkleri türbinin büyüklüğü hakkında fikir verebilir.
Biga girişinde cuma namazı kıldığımız cami. Yaz sıcağında klimalı ortamı ilaç gibi geldi bize.
Biga yakınlarında hasadı görülmüş ekin tarlaları. Temmuzun ortaları idi ve havalar oldukça sıcaktı. Biga ya yaklaştığımızda sıcaklık iyice artmıştı. Günlerden cumaydı. Biga içinde ilk gördüğümüz camide Cuma namazı için duralım dediğim anda Biga girişinde bulunan Doğtaş fabrikasının camisini gördük. Ezana bir saate yakın süre vardı. Namaz için hazırlığımızı yaptıktan sonra dinlenmemiz için zaman da kaldı. Cami dışında otururken bari camiye girip içeride bekleyelim dedik. Caminin kapısından içeriye adımımızı atar atmaz ne kadar doğru bir karar verdiğimizi o anda anladık. Dışarıdaki yakıcı sıcaklıktan zerre kadar eser yoktu caminin içinde, gürül gürül çalışan klimalar sayesinde. Bu bizim için çok iyi olmuştu. Allah a karşı borcumuzu Şyecektik ve bize bunun karşılığında güzellikler yapıldığının farkına vardık. Teşekkürler Allahım. Namazdan sonra Biga çıkışında bir yerde, dinlenmek üzere yola koyulduk. Güzel bir ağaç gölgeliği bulup, bir şeyler atıştırdıktan sonra 2 saat kadar dinlendik. Ardından yeniden yola koyulduk. Balıklıçeşme Köyü nden sonra zorlu rampaları tırmandık.
Çıkılmaz gibi duran bir yokuştan sonra sevinçle bisikletimi kaldırıyorum. Mutlu bisikletli Arif...
Bir yokuştan sonra dinlenme halindeyiz.
Dünden beri haritaya bakıp Ne kadar da kıyıya yakın gidiyoruz. Bandırmadan bu yana deniz göremedim. Denizi gördüğüm ilk anda oturup en az bir saat denizi seyredeceğim. diyen Arif, yorucu bir rampadan sonra çıktığımız tepenin arkasındaki muhteşem deniz manzarasına rağmen, inişi görünce denizi görmez oldu. Nasıl da aktı gitti o inişten öyle. Devamında akşam saatlerinde Adatepe Köyü yakınlarında bir benzinlikte durup çadır kurmak için izin istiyoruz. Talebimiz olumlu karşılanıyor. Nereye istersek çadır kurabileceğimiz söyleniyor. Elimizi yüzümüzü yıkadıktan sonra dinlenmeye çekiliyoruz.


Arif'in Lapseki'de denizle buluşması


Lapsekide deniz ile buluşuyoruz.
Bu turda Arif ile birlikte çekildiğimiz çok az kareden biri.
Lapseki'de Mola anında...
Benim canavarı da çekiyorum arada bir.
Arifin sedona'sı
Arif yolda olmaktan çok mutluu aslında ancak zaman zaman isyan bayrağını çekiyor sıcaktan ve yorgunluktan.
Ha gayret. Son 33...3. GünÖnce Çardak a geliyoruz. Ardından Lapseki ye ulaşıyoruz. Burada deniz kenarında küçük bir mola verip deniz aşığı Arifi deniz suyuyla buluşturmuş oluyoruz. Lapseki den sonra yol kenarında meyve sebze satılan bir yerde duruyoruz. Kayısı yada Şeftali alalım diyoruz. Ardından hemen orada yemek üzere şeftali alıyoruz. Aslında şeftali görünümlü kayısı almışız. Gariptir aldığımız şeftalilerin tadı kayısı tadını andırıyor. Devamında inişli çıkışlı yollardan sonra Çanakkale merkeze ulaştık iki buçuk günün ardından. Buradan feribotla Eceabat a, oradan kısa bir bisiklet yolculuğunun ardından Kabatepe ye, oradan da Gökçeada ya geçeceğiz.
Çanakkale yakınlarında...
Çanakkale'ye son 10 km kala... Öğle güneşi tepemizde. Yolun sonu incecik bir çizgi
Bursa'dan çıktıktan iki buçuk gün sonra ve 270 kilometrenin ardından Çanakkale'deyiz.
1.Gün: Bursa- Edincik(Bandırma)(120 km)2.Gün:Edincik(Bandırma)-AdatepeKöyü(100 km)3.Gün:Adatepe Köyü- Çanakkale'ye kadar(50 km). Sonra Gökçeadaya geçtik.


İki günlük Gökçeada maceramızı da fotoğraflarla desteklediğim şu yazımda anlattım.
Tur rotası da buradaBursa- Çanakkale Yolu'nda İki Buçuk Gün

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder